27 Eylül 2014 Cumartesi

Filmekimi’nde erken kalkan yol alır

İstanbullu sinemaseverlere ‘güz şenliği’ yaşatan Filmekimi’nin biletleri bugün satışa çıkıyor. İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından 13. kez düzenlenecek etkinlik 11-17 Ekim arasında yapılacak.Filmekimi’nde bu yıl, Venedik, Cannes, Toronto, Sundance ve Berlin gibi dünyaca ünlü festivallerde görücüye çıkan Godard, Cronenberg, Leigh, Loach ve Sissako gibi ustaların son filmlerinin de aralarında bulunduğu 43 yapım seyirciyle buluşacak.Sinemaseverlerin önceliği, biletleri kısa sürede tükenme ihtimali olan filmler. Altın Aslan ödüllü İnsanları Seyreden Güvercin bunlardan biri. David Cronenberg’in Hollywood’un ‘arka penceresi’ne baktığı Yıldız Haritası, sinemanın emektarı Dardenne Kardeşler’in son filmi İki Gün, Bir Gece, İngiliz usta Mike Leigh’in empresyonizmin öncülerinden ressam J.M.W. Turner’ın hayatından bir kesiti anlattığı Bay Turner, Richard Linklater’ın 12 yılda çektiği Çocukluk, Afrika sinemasının usta ismi Abderrahman Sissako’nun son filmi Timbuktu, Eyüp Peygamber’in kıssasından hareketle günümüz Rusya’sını anlatan Leviathan, sinemaseverlerin bilet konusunda elini çabuk tutması gereken yapımlardan. 13. Filmekimi, bu yıl da İstanbul dışına çıkıp Ankara, İzmir, Bursa, Diyarbakır, Şanlıurfa ve Trabzon’u ziyaret edecek. Ayrıca Gaziantep’te 2-9 Kasım arasında arasında yapılacak Zeugma Film Festivali’nin de yabancı film programını üstlenecek. İstanbul’da ise filmler Atlas, Beyoğlu ve Nişantaşı Citylife City’s ve Kadıköy Rexx Sineması’nda gösterilecek. Filmekimi biletleri bugün 10.30’dan itibaren Biletix’in yanı sıra Atlas ve Rexx sinemalarındaki gişelerden satın alınabilecek. Biletler hafta içi gündüz seanslarında (11.00, 13.30, 16.00) 6 TL, hafta sonu gündüz seansları ve tüm 19.00 seanslarında tam 16, indirimli 11 TL, tüm 21.30 seanslarında ise 16 TL.

26 Eylül 2014 Cuma

100 yıllık sinema aşkı

Gazete ilanları, film broşürleri, afişler, gala gecesi fotoğrafları, imzalı ‘artist fotoğrafları’, dergiler, sinema biletleri, hayran mektupları... İstanbul Modern’de, önceki gün açılan “Yüzyıllık Aşk” sergisi, Yeşilçam’ın 100 yıllık serüvenine selam gönderiyor. Sinemanın tılsımını hissedenler için duygusal, biraz kederli ama bir o kadar da zihin açıcı olan sergi, 4 Ocak 2015’e kadar açık kalacak.Basın toplantısında serginin küratörlerinden araştırmacı, yazar ve arşivci Gökhan Akçura, “bu salondakilerin çoğu televizyonsuz yılları bilmez, onun hayatımızı nasıl değiştirdiğini de...” deyince salonda hafif bir kıkırdama oldu. Gülenlerden biri de bendim, zira televizyonu ilk gördüğüm anı -sanıyorum beş/altı yaşlarındaydım- gayet iyi hatırlıyordum. Siyah beyaz hareketli görüntüleri arka arkaya izlediğimde efsunlu bir hikâyenin içinde dolaşırken merak dürtümü kırbaçlayan o kutunun içine de girmek istiyordum. Oyuncağın kendisini değil, nasıl yapıldığını merak eden çocuklar gibi huzursuzdum. Sonra giderek o akışkan görüntülere, sinema perdesinden zihnime, hatıralarıma ve hatta geleceğime kazınan görüntülere alışıverdim. Aslında çok kolay oldu. Bir süre sonra onlarla var olmuşum gibi hissediyordum. Sinemanın toplumsal, edebi, sanatsal, sosyolojik boyutlarını elbette çok sonraları idrak ettim ama beni ‘birey’ olmaya hazırlayan o efsunlu masalın manasını sezgilerimle keşfetmiştim. Sinema benden önce vardı ve anlaşılan benden sonra da hep olacaktı. Umut, neşe, keder, karamsarlık, ‘sonsuzluk, yalnızlık, merhamet, kötülük, dürüstlük hepsi oradaydı. Büyüyüp Bergman’ın ‘Sinematografi insan yüzüdür’ cümlesini okuduğumda onu çok önceleri kavramış olduğumu hatırlıyorum. Sinema popüler yanıyla da insanı en geniş kucaklayan sanatlardan biriydi.İstanbul Modern’de önceki gün Türk sinemasının 100. yılı dolayısıyla açılan ‘Yüzyıllık Aşk’ sergisini dolaşırken öncelikle sinema sanatının insanla ve seyirciyle ilişkisini düşünüyordum. Zaten sergi de ağırlıklı olarak bu tema üzerine kurulu. Gazete ilanları, film broşürleri, afişler, gala gecesi fotoğrafları, imzalı ‘artist fotoğrafları’, dergiler, sinema biletleri gibi özel köşeler izleyene sadece kendi kişisel anlarını çağırmıyor, seyircinin sinemayla olan güç/kırılgan ilişkisini de gösteriyor. Özellikle biletler! Evet tarihten muhtelif biletlerin sergilendiği o bölümde durup belli bir dönem seyircisine ne hissettirdiğini de hatırlıyorsunuz. Bilet deyip geçmeyin, Yeşilçam sinemasıyla büyüyen birkaç kuşağın ceplerinden buruş kırış çıkan o yırtık biletlerin derin bir mazisi vardır. Ve bu aynı zamanda toplumsal belleği de işaret eder. ‘Yüzyıllık Aşk’ı önceki sergilerden ayıran fark, belki de bu boyutu özenli bir düzenlemeyle sunuyor olması. Teknolojinin de desteklediği imkânları kullanarak iPad’lerden basılı malzemeleri incelemek de mümkün.Özellikle ‘Sinema Seyircisi Fanatiktir’ başlıklı bölümde fanatiklerin kişisel dünyalarından eşyalar, çikletlerden çıkan resimler, yıldız takvimleri, resimli çay tabakları, cüzdanlar, imzalı ‘artist’ fotoğrafları ve benzeri nesneler var. ‘Evrensel halk kahramanı’ olarak nitelendirdiği Yılmaz Güney için beş kamyonluk arşiv oluşturan Vadullah Taş ve benzerleri görülmeye değer. Bu bölümde en çok ilgimi çeken ise hayran mektupları oldu. Her birini teker teker okumak istedim. Bilmiyorum bu merak belki yazıyla kurduğum ilişkiyi kışkırtıyordur. Aslında toplumun sinemayla birlikte değişimine dair de önemli ipuçları veriyor.Elli filmden oluşan özel video çalışmasının önünde bir süre durdum. Hayat geriye doğru ilerlemeye başladı. Bu coğrafyada seyircinin sinema üzerinden siyasetle, kültürle, gündelik yaşamla ve kendisiyle kurduğu ilişki kare kare akıp geçti. Başka bir duvarda asılı olan eski Beyoğlu sinemaları haritasına bakakaldım. Eski adıyla Melek, bugünkü Emek sadece fotoğraflarıyla oradaydı. Tam karşısındaki duvarda Türkan Şoray cızırtılı, taş plak sesine eşlik ederken dans ediyordu. Dönemin grafik harikası olan afişlerin arasından ‘Selvi Boylum Al Yazmalım’ ilk günkü ışıltısıyla tebessüm ediyordu.Serginin küratörlerinden Müge Turan, ‘aşk’ sergisi hazırlığının pek kolay olmadığını vurgularken arşiv çalışmasıyla zenginleşen bu seçkide yer göstericilerden fuayelere, koltuklardan biletlere, günlüklerden mektuplara uzanan duygusal bir yolculuğun izinin sürüldüğünü hatırlattı.‘Yüzyıllık Aşk’ sinemanın tılsımını hissedenler için duygusal, biraz kederli ama bir o kadar da zihin açıcı bir sergi. Bugün artık var olmayan sinema salonlarını, ritüelleri, yeni imkânlarla değişen sinema seyircisini düşününce geçen 100 yılı böyle anmak hiç değilse mazinin, hatıraların, emek verenlerin ve onlara kalpten bağlanan sinema seyircisinin önünde saygıyla eğilmektir ve fevkalade kıymetlidir.Sergi için hazırlanan dijital arşivde kaybolmaya yüz tutmuş bütün arşiv malzemelerine sergi bittikten sonra da ulaşılabilecek. Sergi 4 Ocak 1015’e kadar görülebilir.

19 Eylül 2014 Cuma

Altın Koza’da yarışma heyecanı

21. Altın Koza Film Festivali’nde sona yaklaşıldı. Yarın akşam yapılacak törenle ödüller açıklanacak. Ulusal yarışmada yer alan ‘Neden Tarkovski Olamıyorum’, ‘Nergis Hanım’, ‘Deniz Seviyesi’ ve ‘Silsile’ şimdilik festival seyircisinin beğenisine mazhar olan filmler. Jürinin kararını ise yarın gece öğreneceğiz.21. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nde artık sona yaklaşıldı. Yarın akşam Çukurova Üniversitesi Kongre Merkezi’nde yapılacak törenle ödüller dağıtılacak. Ulusal yarışma filmlerinden galası yapılmayan dört film kaldı. Balık (Derviş Zaim), İçimdeki Balık (Ertan Velimatti Alagöz), Yağmur Kıyamet Çiçeği (Onur Aydın) ve Yola Çıkmak (Evren Erdem) bugün Real Cinemaximum’da gösterilecek. Diğer 12 film arasında festival izleyicisinin en beğendikleri Neden Tarkovski Olamıyorum, Nergis Hanım, Deniz Seviyesi ve Silsile oldu. Bugün galası yapılacak filmler de sürpriz yapabilir. Altın Koza’nın sevilen ve konuşulan filmlerinin başında şimdilik ‘Neden Tarkovski Olamıyorum’ bulunuyor. İsmiyle de merak uyandıran yapım, galası en dolu geçen filmdi. Gösterim sonrasında izleyiciler, yönetmen Murat Düzgünoğlu ve ekibini soru yağmuruna tuttu. Sorular Tarkovski filmlerinin ağırlığındaydı. Mesela “Filmin kahramanı Bahadır, her sabah uyanınca karşısında Tarkovski’nin ‘İlkelerine bir kez ihanet eden insan, hayatla olan saf ilişkisini yitirir.’ yazıyor. Ama babasının hayallerine müdahale ediyor, onu kararlarından vazgeçirmek istiyor. Bu çelişkili değil mi?” sorusuna Düzgünoğlu, ‘Bahadır böyle biri’ diye cevap verdi. Tarkovski’nin bir filmindeki sahnenin aynısı çekilerek başlayan Neden Tarkovski Olamıyorum, esprileri ve hikâyesiyle Altın Koza’nın en güçlü adayı olarak gösteriliyor.Festival değil ‘vizyon filmi’Görkem Şarkan’ın 33. İstanbul Film Festivali’nde Seyfi Teoman En İyi İlk Film Ödülü’nü alan ‘Nergis Hanım’ı eleştirmenler beğenmese de kendileriyle empati kurulmasına vesile olduğu için özellikle yaşlı seyircilerin beğenisini kazandı. Filmin senaryosu, yönetmenin anneannesi ve dayısının gerçek hikâyesinden esinlenilerek yazılmış. Tek mekanda geçen filmdeki ev ise Şarkan’ın artık bakımevinde kalan anneannesinin evi.Süryani bir ailenin öyküsünü anlatan ve ülkemizde Süryanice çekilen ilk film olan ‘Gittiler: Sair ve Meçhul’, senaryosundaki kopukluk nedeniyle eleştirildi, görüntüleriyle öne çıktı. Filmin, İstanbul Film Festivali’nde 120 dakika olan süresi, Altın Koza’da 90 dakikaya düşürülmüş. Amerika’da okuyan ve orada yaşamaya devam eden Nisan Dağ ile Esra Saydam’ın ilk filmi ‘Deniz Seviyesi’, yaşanamamış aşkların acısını konu alan hikâyesiyle sevildi. Fakat ‘festival filmi’ değil de ‘vizyon filmi’ olması gerektiğini savunanlar da var. “Beni Sen Anlat” ise ne izleyiciler ne de eleştirmenlerin beğenisini kazanabildi. Film, “karton karakterleri, vahim dönem hataları, inandırıcı olmayan oyunculukları” ile festivalin zayıf filmlerinden biri olarak değerlendiriliyor. Hatta neden yarışma filmleri arasına seçildiği de tartışma konusu oldu. Oyunculukları beğenilen ve ödüle aday görülen sanatçılar ise Tansu Biçer (Neden Tarkovski Olamıyorum), Damla Sönmez, Ahmet Rıfat Şungar (Deniz Seviyesi) ve Savaş Özdemir (Gittiler: Sair ve Meçhul).[Festivalde bugün ve yarın]Festivalde bugün, saat 11.00’de Büyük Sürmeli Oteli’nde Bora Gökşengil’in katılımıyla “Altın Koza Kısa Film Atölyesi-Kurgu” workshop’u yapılacak. Saat 15.00’te de aynı mekanda son yılların dikkat çeken görüntü yönetmenlerinden Gökhan Tiryaki sinemada görüntüyü anlatacak. Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonu’nda ise “Sinemamızın 100. Yılında Yılmaz Güney” söyleşisi gerçekleştirilecek. Saat 15.00’teki söyleşinin katılımcıları Fatoş Güney’in kardeşi Yaşar Pütün, Abdurrahman Keskiner, Hikmet Taşdemir, Semir Arslanyürek. Akşam saat 20.30’da Çukurova Hayal Park Yanı’nda Mehmet Erdem’in konseri var. Yarın ise yine Büyük Sürmeli Oteli’nde saat 11.00’de Film Çekim workshop’u yapılacak. Saat 15.00’te Ömer Lütfi Akad’ın yönettiği Gelin filminin restore edilmiş hali Optimum AVM’deki Avşar Sinemaları’nda izlenebilecek. Gösterime oyunculardan Hülya Koçyiğit ve Fuad Erman katılacak.