28 Nisan 2015 Salı

En iyi filmler Ankara’da

26. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde yarışacak ulusal uzun metrajlı filmler açıklandı. Festivale başvuran ve ön jüri tarafından kabul gören Nesimi Yetik’in Toz Ruhu ise yarışmadan çekildi.

Bu yıl, 23 Nisan-3 Mayıs tarihleri arasında yapılacak 26. Ankara Uluslararası Film Festivali’nin ulusal uzun film kategorisinde yarışacak filmleri açıklandı. Erol Mintaş’ın Annemin Şarkısı, Aysim Türkmen’in Çekmeköy Underground, Murat Düzgünoğlu’nun Neden Tarkovski Olamıyorum, Hüseyin Karabey’in Sesime Gel, Derviş Zaim’in Balık, Erden Kıral’ın Gece, Halil Özer’in Firak, Aydın Orak’ın Asasız Musa, Caner Canerik’in Dağ Çiçeği, Aydın Sayman’ın İçimdeki İnsan ve Kutluğ Ataman’ın Kuzu filmi festival süresince seyirciyle buluşacak. Finale kalan dokuz film, yönetmen Onur Ünlü’nün başkanlığında, Demet Evgar, Çiçek Kahraman, Emrah Serbes ve Serkan Keskin’in yer aldığı seçici kurul tarafından değerlendirilecek. ‘SİYAD En İyi Film’ ödülü için Sinema Yazarları Derneği jürisi de belirlendi. Değerlendirmeyi Sevin Okyay, Övgü Gökçe ve Kerem Akça gerçekleştirecek.

Toz Ruhu, festivalden çekildi

Festivale başvuru yapan ve ön jüri tarafından kabul gören Nesimi Yetik’in Toz Ruhu filmi ise yarışma jürisinin belirlenmesinin ardından festivalden çekildi. Jüri başkanı Onur Ünlü’nün Toz Ruhu’nun tamamlanmasına destek vermiş olması nedeniyle filmin yarışmada yer almasının etik olmayacağını düşünen yönetmen Nesimi Yetik, festival yönetimini arayarak filmi yarışmadan çekmek istediklerini belirtti. Yarışmaya başvuran filmler En İyi Film, Mahmut Tali Öngören Özel Ödülü ve En İyi Yönetmen Ödülleri dahil olmak üzere 18 ayrı ödül kategorisi için yarışacak. 26. Ankara Uluslararası Film Festivali programında yarışma filmleri dışında ulusal uzun filmlere de yer veriliyor. Gece (Erden Kıral), Beni Sen Anlat (Mahinur Özmen) ve Kuzu (Kutluğ Ataman) özel gösterimlerle seyirciyle buluşacak. Yarışma ödülleri 2 Mayıs’ta Ankara Üniversitesi DTCF’de düzenlenecek tören ile sahiplerine verilecek. (www.filmfestankara.org.tr)

Türkiye’nin ilk komedi festivali

Türkiye'nin ilk komedi festivali de nisan ayında Ankara'da gerçekleştirilecek. 1 Nisan Dünya Şaka Günü'nde başlayacak ve 12 Nisan'a kadar sürecek olan 1. Ankara Uluslararası Komedi Festivali'nde Ayşen Gruda, Ferhan Şensoy, Bülent Kayabaş, Ece Ercan, Levent Tülek, Erkan Taşdöğen, Vedat Özdemiroğlu, Erkan Can, Cem Davran, Zeki Kayahan Coşkun, Serdar Gökalp, Nihat Sırdar, Alpay Erdem, Muhsin Omurca gibi isimlerin yanı sıra Mahşer-i Cümbüş ve Tiyatro Kılçık, Ankaralılarla buluşacak. Festivalde ayrıca, Kemal Sunal da unutulmayacak. Kemal Sunal'ın anısına düzenlenen sergide, Sunal'ın film kostümleri, özel eşyaları, film afişleri ve mektupları yer alacak. (www.ankarakomedifestivali.com)

9 Nisan 2015 Perşembe

Fener'e saldırı şüphelileri serbest

Fenerbahçe kafilesine yönelik silahlı saldırı soruşturmasında dün de önemli gelişmeler yaşandı. Gözaltına alınan iki şüpheli, çıkarıldıkları nöbetçi mahkeme tarafından adlî; kontrol şartı ile serbest bırakıldı. Nihat S. ve Emre A.’nın avukatı Turan Çelik, müvekkillerinin parmak izi ile olay yerinde bulunan tüfekteki izlerin örtüşmediğini ifade etti.

Fenerbahçe kafilesini taşıyan otobüse düzenlenen silahlı saldırıyı gerçekleştirdikleri iddiasıyla gözaltına alınan Nihat S. ve Emre A., adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Trabzon Emniyet Müdürlüğü’nde sorgulanan ve dün Fatih Devlet Hastanesi’nde sağlık kontrolünden geçirilen şüpheliler öğleden sonra emniyetteki işlemlerin tamamlanmasının ardından Sürmene Adliyesi’ne sevk edildi. Şüphelilerin yakınları ve ilçe sakinlerinden bir grup kalabalık adliye binası önünde onlara destek verirken Çevik Kuvvet polisleri de geniş güvenlik önlemleri aldı. Bu sırada adliye önünde bekleyen yaklaşık 40 kişilik grup, ‘Utanmayın, Trabzon sizinle gurur duyuyor’ sloganları attı. Savcılıkça 2,5 saat ifadeleri alınan şüpheliler, nöbetçi cumhuriyet savcısı tarafından ‘Silahla adam öldürmeye teşebbüs, olası kast ile birden fazla kişiyi öldürmeye teşebbüs ve mala zarar verme’ suçlarından tutuklanma talebi ile nöbetçi mahkemeye sevk edildi. Akşam saatlerinde kararını açıklayan savcılık, iki şüpheliyi adli kontrol şartıyla serbest bırakırken dosya ile ilgili gizlilik kararı aldı.

Avukat Çelik: Parmak izleri örtüşmüyor

Şüpheliler Nihat S. ve Emre A.’nın avukatı Turan Çelik ise müvekkillerinin parmak izi ile olay yerinde bulunan tüfekteki izlerin örtüşmediğini söyledi. Müvekkillerinin tutuklanmasını gerektirecek bir delil olmadığını savunan Çelik, “Bir soruşturma sonucu gözaltına alındılar. Yarın birkaç kişi daha gözaltına alınabilir. Yöneltilen sorulara göre dosyada somut bir delil olduğunu düşünmüyorum. Tek delil, Facebook sayfasındaki yazılar. Ne parmak izi, ne telefonlarla ilgili bir rapor ve delil yok. Ancak soruşturma yapana saygı duymak gerekir. Kamu görevinden kaynaklanan bir yetkidir. Emniyetin gerçek suçluları yakalayacağına inanıyorum. Bence tutuklanmalarını gerektirecek bir delil yok.” dedi.

Sürmene’deki arsa satışa çıktı

Çaykur Rizespor maçı sonrası F.Bahçe kafilesine Sürmene’de yapılan saldırının yankıları sürerken tüfeğin ateşlendiği araziyi sahibi satışa çıkardı. Haber61.net’e konuşan arsanın sahiplerinden İsmail Kılıç, 3 bin 500 metrekarelik arsa için 5 milyon TL para istediklerini dile getirdi. Kılıç, “Trabzonspor-F.Bahçe arasındaki bu kavganın son bulması adına arsayı heykel yapmak için Aziz Yıldırım’a satmayı düşündüm. Bir tarafa F.Bahçe, bir tarafa da Trabzonspor’un heykelini dikebilir.” şeklinde konuştu.

İnşallah terör saldırısıdır

Fenerbahçe kafilesine yapılan silahlı saldırıda yaralanan otobüs şoförü Ufuk Kıran, olayın faillerinin bulunup cezalalandırılmasını istedi. Tedavi gördüğü KTÜ Farabi Hastanesi’nde Al Jazeera Türk’e konuşan Kıran, “İnşallah terör saldırısıdır diyorum. Öyle olduğuna inanmak istiyorum. Benim toprağımdaki insanlar, hemşehrilerimin böyle bir şey yapmayacağına inanıyorum. Ama değilse de suçlu kimse yakalansın ve cezasını çeksin. Bu saldırının futbolla, taraftarlıkla ilgisi olamaz.” ifadelerini kullandı.

3 Nisan 2015 Cuma

Ayakkabıcısın sen, öyle kal!

Şans Ayağıma Geldi, vaat ettiklerini yerine getirmeyen bir yapım. Senaryo ve olay örgüsü bakımından kolaycı bir yaklaşım sergileyen filmde Steve Buscemi ve Dustin Hoffman’ın varlığı ise yediğiniz bir çuval keçiboynuzunun iki gram balı gibi...

Filmler de insanlar gibidir, vaatlerini yerine getirip getirmedikleri onlar hakkındaki kanaatimizde belirleyicidir. Hayatta pek az insan potansiyelinin, daha doğrusu etrafındakilerin onda gördüğü ‘ışığın’ hakkını verir. Ne kadar idealize edersek edelim, insanoğlu nisyan ile malul olduğu kadar, kolay olana meyyaldir. Verdiği ‘büyük umutlar’ın yanında geride bıraktıkları kıyas kabul etmez. Eğitim sistemimizde hemen her öğrenci velisinin sarıldığı başucu cümlesini hatırlayalım: “Bizim çocuk zeki ama çalışmıyor; bir çalışsa...” Tom McCarthy’nin yazıp yönettiği Şans Ayağıma Geldi / The Cobbler bu tarife tastamam uyan bir öğrenci gibi...

Dustin Hoffman ve Steve Buscemi gibi iki usta oyuncunun da yer aldığı Şans Ayağıma Geldi, dört kuşaktır aynı dükkânı işleten ayakkabı tamircisi Simkin ailesinin son temsilcisi Max’in yaşadıklarını konu alıyor. Annesiyle birlikte yaşayan Max (Adam Sandler), New York’un merkezinde kalan bir avuç eski usul esnaftan biridir. Dükkân komşusu, Berber Jimmy (Steve Buscemi) ile birlikte yeni zamana ve onun getirdiği kentsel dönüşüm rüzgârına direnmektedir. Babası kendilerini sessiz sedasız terk ettiğinden beri aile dostları Jimmy’den başka kimsesi yoktur. Hâlâ bekar olan Max, tipik orta yaş bunalımı belirtileri gösterir. Başkalarının hayatına özenen Max, dükkânda bulduğu sihirli makine sayesinde ayakkabılarını tamir ettiği insanların yerine geçer. İlk başta eğlenceli ve heyecan uyandırıcı olan bu durum, bir süre sonra, mafya üyesinden televizyon sunucusuna kadar geniş bir müşteri yelpazesine sahip Max’in başına olmadık işler açar.

‘EKSEN KAYMASI’YLA MALUL

Şans Ayağıma Geldi’yi, bildik ‘Adam Sandler filmleri’nden ayrı tutmak gerek. Çünkü bu filmi sabote eden şey, Adam Sandler faktörü değil! 1904 yılında geçen gizemli esnaf birliği toplantısının ardından hikâye günümüze geliyor. Kapitalizmin kalbinde zincir (franchise) dükkânlara direnen ve yaşadıkları mahalleyi büyük şirketlerin istilasına karşı korumaya çalışan karakterler ile tanışıyoruz. Daha doğrusu, film başlarda durumu böyle gösteriyor ama sonra bambaşka yerlere sürükleniyor. Filmin en büyük sorunu ‘eksen kayması’. Senarist ve yönetmen Tom McCarthy, hikâye ve tema eksenini bilinçsiz bir ısrarla değiştiriyor. Kentsel dönüşüm ve büyük zincir şirketlerin yer aldığı arka fon anlamsız bir şekilde harcandıktan sonra, başkalarının yerine geçmenin getirdiği sorumluluk ve sonuçları devreye giriyor. Bu netameli durumda ahlaki bir ikilem yokmuş gibi davrandıktan ve umursamaz bir tavırla meseleyi hasır altı ettikten sonra, zayıf bir aşk öyküsüne kulaç atıyor. Derken baba ile hesaplaşma meselesi olabilecek en yüzeysel haliyle perdeye geliyor ve beklenen yüzleşme gerçekleşmemişken alakasız ve ana hikayeden kopuk bir finalle sona eriyor film.

Kolaycı ve gevşek senaryo örgüsü, Şans Ayağıma Geldi’nin vaat ettikleri ile potansiyelinin gerisinde kalmasına neden oluyor. İkinci bir Walter Mitty’nin Gizli Yaşamı (2013) olabilecekken senaryo mantığının sınırlarını zorlayan bir yola giren filmde oyunculuk yönüyle görevini yerine getirdiği için Adam Sandler’a teşekkür edebiliriz; zira ona gelene kadar daha temel sorunlar var. Steve Buscemi ve Dustin Hoffman ise yediğiniz bir çuval keçiboynuzunun iki gram balı gibi; bir buçuk saat boyunca çiğneyip durduğunuz bütün o karışık, orantısız tatları hazmetmenize yardımcı oluyorlar.