8 Ağustos 2014 Cuma
Bize yüzde 10 yeter
Fransız yönetmen Luc Besson’ın son filmi, geçirdiği kaza sonucu beyninin yüzde yüzünü kullanmaya başlayan Lucy adlı bir kadının yaşadıklarını anlatıyor. Bir parodi olsa eğlenerek izlenebilecek film, Tayvan’dan Avrupa’ya uzanan bir suç öyküsüne bilimi katık ederek yol almaya çalışan, entelektüel görünmeye çabalarken gülünç olan bir yapım.Fransız yönetmen Luc Besson, ‘Arthur ile Minimoylar’dan (2006) sonra bir daha film çekmeyeceğini açıklamıştı. Keşke sözünü tutsaydı ve tekrar kamera arkasına geçmeseydi. ‘Leon’un ve ‘Nikita’nın yönetmeni olarak kalsaydı sinemaseverlerin belleğinde. Ama öyle olmadı, Hollywood’un fason üretim yapan Fransız şubesi olmaya devam etti.Doğrusu, ilk dönemleri itibarıyla parlak çıkış yapan her yönetmenin ileride ‘çuvallama’ hakkı saklıdır. Misal, M.Night Shyamalan, bu hakkını 2010 yapımı ‘Son Hava Bükücü’de gayet ihtişamlı bir şekilde kullanmıştı. Hatırlanacağı gibi Shyamalan, üçüncü filmi ‘Altıncı His’ten (1999) sonra ‘Yeni Hitchcock’ güzellemeleriyle karşılanmıştı. Aslında bu, futboldaki ‘Yeni Maradona’ efsanesi gibi bir şey. Malum, yıldızı parlayan Güney Amerikalı her futbolcu (hele de Arjantinliyse), vakit kaybedilmeden ‘Maradona’nın veliahtı’ ilan edilir. Neyse ki Messi, bu arayışlara -şimdilik- son verdi. ‘Maradona kompleksi’nin sinemadaki örneklerinden biri olan Luc Besson’ın bugün gösterime giren son filmi ‘Lucy’, yönetmenin Leon’dan (1994) sonraki dönemini anlatmak için tek başına yeterli.‘Lucy’, Tayvan’dan Avrupa’ya uzanan bir suç öyküsüne bilimi katık ederek yol almaya çalışıyor. Taipei’de neden bulunduğunu anlamadığımız Lucy, bir hafta önce tanıştığı Richard tarafından bir uyuşturucu pazarlığında kurye olarak kullanılır. Zekâsının yüzde birini kullanabilen Lucy’nin vücuduna Avrupa’ya gönderilmek üzere uyuşturucu yerleştirilir. Ancak bu uyuşturucu madde, beklenmedik bir şekilde Lucy’nin vücudunda kana karışmaya başlayınca onu insan üstü bir varlığa dönüştürür. Daha doğrusu, bu kimyevi madde Lucy’nin beyninin yüzde yüz kapasiteyle çalışmasına yol açar. Akıl okuma, telekinezi ve acıyı hissetmeme gibi özelliklere sahip olan Lucy, hem uyuşturucu çetesinden intikam almaya çalışır hem de içine düştüğü durumdan kurtulmak için dünyaca ünlü bilim adamı Profesör Norman’ın peşine düşer.SUYUNDAN DA KOY YÖNETMENİM!‘Lucy’, spekülatif bilimin asırlardır üzerinde tahminler yürüttüğü bir mevzudan yola çıkıyor: Beyninin ancak yüzde 10’unu kullanabilen insanın beyni, bütün bölgeleriyle aktif olur ve tam kapasite çalışırsa ne olur? Bilmem kaçıncı kez bir bilim adamı rolüyle gördüğümüz Morgan Freeman, yıllarını bu meseleye vakfetmiş Prof. Norman rolünde detaylı bir şekilde bu teoriyi açıklıyor. Ama öyle böyle değil. 89 dakikalık filmin, yaklaşık 30 dakikası ‘info’ ile geçiyor. Geri kalanı ise Besson’ın senaryosunu yazdığı filmlerden (Wasabi, Son Üç Gün) kopyalanmış silahlı çatışma sahneleri, ‘Taksi’ serisinden öykünülmüş araba takip sahneleri, Güney Kore intikam sineması örgüsü ve Ron Fricke’nin ‘Baraka’sından (1992) alıp aynen kullanılmış görüntüler...‘Lucy’de, Batılıların “pseudo-intellectual” dediği entelektüel görünme çabası (sahte entelektüellik) o kadar bariz ki, Luc Besson ağdalı bilimsel ifadeler ile ciddiyetle laf söylediği bir konuda gülünç duruma düştüğünün farkında değil. Besson’ın en büyük hatası, bu malzemeden bir parodi çıkarmamak olmuş! Öyle ki ‘Lucy’den, süper kahraman filmlerini dalgaya alan Mel Brooks tarzı bir güldürü çıkabilirmiş. Aslında bu haliyle de çıkar, en azından o gözle izlenebilirmiş. Fakat yönetmen o kadar kasıyor ki, elindeki malzemeyi iyice dağıttıktan sonra ne yapacağını bilemeyip infilak ediyor.‘Lucy’nin oradan buradan ‘yama’ tutturma hallerine Neil Burger imzalı ‘Limit Yok’u (2011) da eklemeliyiz. Orada da üçüncü sınıf bir yazar, aldığı bir hap ile beynini tam kapasite ile çalıştırmış ve sonradan yan etkiler görülmeye başlanmıştı. ‘Limit Yok’, Besson’a ne kadar ilham verdi bilemeyiz ama iki filmin bir başka ortak özelliği de Besson’ın ‘Lucy’de Scarlett Johansson ve Asya’nın karizma oyuncusu Choi Min-sik’i meze yapması gibi Burger da ‘Limit Yok’ta Robert de Niro ve Abbie Cornish’i harcamıştı. Üstelik, ‘Lucy’nin profili ‘Limit Yok’tan daha düşük.‘Lucy’yi izlerken eğlenebilir, hatta Morgan Freeman’ın anlattıklarını fazla ciddiye alırsanız filmi sevebilirsiniz bile. ‘Baraka’yı izlememiş, Mel Brooks’a ve hipotez-teori-kanun gibi temel bilimsel kavramlara bile aşina değil ve bir de ‘Limit Yok’u görmemiş iseniz Lucy’ye hayran bile kalabilirsiniz; uyarmadı demeyin!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder